Yeterince Medeni Miyiz?

 

                                           
Geçtiğimiz günlerde bir sosyal medya platformunda dolaşan bir video vardı, videoda bir kadın ve bir çocuk (muhtemelen kadının çocuğu) metroya gidiyor, metronun girişinde turnikelerden geçerken kadın kartını basıyor, çocuğu ise turnikelerin altından geçiyor fakat kadın, bu durumdan rahatsızlık duyup çocuğunu turnikelerin altından döndürüyor ve kart basıp tekrar geçiriyor. Dikkatimi çeken şey kadının davranışı değil, bu videoyu paylaşan kişilerin yaptığı yorumlar oldu. "Medeniyet budur" yorumuna eşlik eden "evet, işte bu!", "bizde olsa kadın da turnikenin altından geçerdi" ve benzeri yorumlar... Yazılanları gördükten sonra insan düşünüyor, medeni davranmak; yapımında zaten halktan alınan vergilerin kullanıldığı metroya binerken turnikelere kart basıp geçmek midir, medeni davranmak ne demek? Medeni insan nasıl oluyor, medeniyet nedir ki? 
Aslında bu tip bağdaştırmalara gereğinden fazla alışmışız ve bu yüzden gündelik hayatta dikkatimizi pek çekmiyor gibi. Avrupanın bir kentinde sokakta çello çalan bir müzisyenin videolarını hangimiz görmedik ve medeniyetin bu olduğunu düşünmedik? Medeniyet, TDK sözlüğüne göre, uygarlık demek; bir ülkenin, bir toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, fikir, sanat çalışmalarıyla ilgili niteliklerinin tümü demek. Tanımından hareket edersek, saz çalan bir müzisyen medeniyete dahil iken yemek çubuklarıyla yahut eliyle yemek yiyen bir insan neden medeniyetin bir parçası olamıyor ve medeni olarak nitelendirilmiyor?  Çünkü medeniyeti ileri, gelişmiş, modern olan ile, Batı Avrupa ülkeleri üzerinden tahayyül ediyoruz. Bunu yaparken kültürü de geri kalmış, gelişememiş "Batı Avrupa ülkeleri" dışındaki yerlere atfediyoruz fakat tam aksine kültürlü insanı, Batılı olarak tanımlayıp ironi yaratıyoruz. Halbuki bu kelimelerin tanımlarında böyle bir durum söz konusu değilken gündelik kullanımıyla kelimelerin imgelemlerini değiştiriyoruz. Aynı şey, çağdaş kelimesi için de geçerli. Siyasi kişilerin "Biz çağdaş bir ülkeyiz" demeçlerindeki çağdaşlık ise kelimenin sözlükteki anlamına ithafen değil, imgelerine ithafen kullanılıyor. Çünkü evet, biz çağdaş bir ülkeyiz, hala var olduğumuza göre (!). Bu örnekte de ilk örnekte de görüldüğü gibi kelimeler gündelik yaşantımızda gerçek anlamıyla kullanılmıyor, işaret ettikleri şeyler çok daha başka olabiliyor. Kelimeler kendi özsel tanımlarının dışında toplumsal bir anlam kazanarak kendini yeniden üretmeye ve bakış açılarımızı şekillendirmeye devam ediyor. Tam da buradan hareketle, sürekli daha da medeni, daha da çağdaş olmaya ulaşıyoruz, tıpkı bir yarışın içindeymişiz gibi; çünkü kendi zihnimizde tahayyül ettiğimiz şeye ulaşmak istiyoruz, biz ilerledikçe zihnimizin içindeki imge de gelişiyor ve değişiyor. Ulaşmaya çalıştığımız en medeni, en modern, en çağdaş o en iyi halimize ve belki de içten içe asla ulaşamayacağımızı bildiğimiz o hale erişmek için göz boyayıcı politikalar ve hayat tarzları ediniyoruz. Peki, hayallerimizdeki o halin bir illüzyon olduğunun ve bu illüzyonu yaşatmada bizim de payımız olduğunun farkında mıyız? 


Berfin Deniz Aktaş
berfin.aktas@bilgiedu.net




Yorumlar