Bombardıman Sokakları
Günümüzde, 21.yüzyılda, teknolojinin yerinin büyüklüğü su götürmez bir gerçektir. Çok ya da az hepimiz teknolojiyle iç içeyiz, teknolojinin karşımıza en çok çıktığı alan ise iletişim; mesajlaşma, reklamlar, görseller, yayınlar, kanallar ve haberler. Tüm bunlara erişirken karşımıza nasıl çıktığını sorguluyor muyuz hiç? Örneğin, kimimizin sosyal medyada karşısına sadece moda haberleri çıkarken kimimizin karşısına sadece futbolla ilgili haberler çıkıyor. Kullanıcının karşısına ilgi alanlarının çıkması, bilinçsizce oluşturduğumuz bu havuza yankı odaları deniyor. Başka bir deyişle, sosyal medyada modayı takip ediyorsanız moda paylaşımlarına erişirsiniz, eğitimle ilgiliyseniz eğitim paylaşımları görürsünüz, daha birçok örnek verilebilir. Kimisi yankı odaları sosyal medya kullanımının verimini arttıran bir durum olduğunu savunuyor kimisi de yankı odalarının toplumu birbirinden ayrıştıran bir algoritmik sistem olduğunu savunuyor. Ben ise ikinci seçeneği tercih ediyorum. Yazıda tamamen ikinci seçeneğin savunmasını yapmayacağım, elbette ki birinci seçeneğin de haklılık payı var fakat yazım ikinci seçenek üzerinden ilerleyecek.
Yankı odalarını daha iyi anlayabilmek için bir örnek vereceğim. Bu örnekte A kişisi ve B kişisi bulunmakta. A kişisi, İstanbul’da yaşayan beyaz yakalı bir ailenin genci, yaşadığı yeri Beşiktaş olarak düşünebiliriz, bilmeyenler için Beşiktaş ilçesi İstanbul’un nezih sayılabilecek bir mahallesi. B kişisi ise Şırnak’ta yaşayan, işçi bir ailenin genci, Cizre’de yaşadığını varsayalım. Peki, biz şimdi Cizre’yi nasıl tarif edeceğiz? Güneydoğudaki çatışmaların yaşandığı yer olarak mı Şırnak’ın en gelişmiş ilçesi olarak mı? Cizre’yi tanımlayışımız da kendi yankı odamızın bizi nasıl yönlendirdiğini göstermekte, hele ki bahsedilen yeri hiç görmediyseniz yankı odalarının etkisi daha büyük oluyor. Örneğimize devam edelim, 2015’te yaşanan hendek olaylarında Cizre’nin çokça etkilendiğini ulusal haber ajansından öğrenmiştik. B kişimiz Cizre’de yaşadığı için olaylara birebir tanıklık etmişti, A kişimiz ise ulusal haber ajansının ilettiği kadarını biliyordu. Bir süre sonra, ulusal haber ajansı, olayların kontrol edildiğini iletti fakat gerçeklik bu değildi. Çünkü iktidar, olaylara verilen tepkilerin büyüklüğünden çekiniyordu ve insanlara sakinleşebileceği bir şeyler vermek zorundaydılar. Günlerce sokağa çıkma yasağı yaşayan, evlerine füze gelen, cesetleri günlerce sokaklardan toplanamayan Cizre halkı ise sesini duyuramamıştı. Birkaç yabancı haber ajansı dışında hendek olaylarında yaşananların gerçekliğini kimse iletemiyordu, çünkü bunu yapmak iktidara, hükümete karşı çıkmakla eş değerdi; yapanlar da ‘terör’ suçuyla yargılanıyordu. Bu süreçte, A kişisinde oluşan Cizre imgesi ise tamamen savaştan ibaret oluyor, B kişisi ise büyüdüğü Cizre’nin servis ediliş şeklini hayretler içinde takip ediyordu ve sosyal medyada insanlara durumun böyle olmadığını anlatmaya çalışsa da ona inan kitle çok küçük oluyordu. 2021’de insanların aklında hala ‘savaş yeri’ imgesi Cizre ile eşleşiyor. Bunu yapmış olduğum kısa konuşmalara, etrafımdan edindiğim verilere dayanarak söylüyorum. Bugün, A kişimiz hala öyle biliyor Cizre’yi, B kişisi de o imgeyi insanların aklından silmek için uğraşıyor.
Şunu da eklemek isterim ki Temmuz ayında ilk defa Cizre’ye gitme şansım oldu, oraya gitmeden önce ben de tıpkı örneğimizdeki kişi gibi Cizre’yi harabe bir yer olarak düşünüyordum, oysaki gerçeklik bambaşkaydı. Kendimden utandım desem yeridir, çünkü ben de tıpkı o A kişimiz gibi ulusal haber ajansının ilettiklerine güvenmiştim, onların bana verdiğini kabul edip konfor alanımın dışına çıkıp olayı araştırma gereksinimi duymamıştım. Benim gibi, A kişisi gibi milyonlarca insan yaşıyor bu ülkede, olayın/haberin gerçekliğini sorgulamadan kabul eden, ana haber ajansı dışındakilerin, yani muhalif ya da yabancı haber ajanslarını takip etmeyen; bilmeyen milyonlarca insandan söz ediyoruz. Yankı odaları, bize iletilen paylaşımların konusunu, paylaşanına kadar filtreliyor bizleri. Bu sebeple, Gezi olayları yaşanırken bir haber kanalında penguen belgesine takılı kalabiliyoruz ya da ormanlarımız cayır cayır yanarken futbolda bir transfer haberi üzerine konuşabiliyoruz. Şimdi kendimizden düşünelim biraz, Twitter hesabınız açılırken ‘ilgi alanlarınızı’ seçmiyor musunuz? Ya da kullandığınız müzik uygulamaları, profilinizi oluştururken sizden sevdiğiniz türleri seçmenizi istemiyor mu? Seçiyorsunuz, seçiyoruz. Çünkü hepimiz ilgimizi çekmeyen şeylere kör kalmak, gözlerimizi yormak istemiyoruz. Alternatif rock dinlemek isterken rap ile denk gelmek istemiyoruz, arabeskin a’sı yanımıza yanaşsın istemiyoruz. Sevmiyoruz ya, bilmemeliyiz. Peki aynı algoritmanın sosyal medyada da geçerli olması sizce ne kadar doğru? Kısaca, şehrimizde, mahallemizde yaşanan olayları bile bilmiyoruz bazen ve işin ilginç tarafı, bunu bilinçli yapmıyoruz, kullandığımız uygulamalar bunu bize dayatıyor, kaçımızın Twitter anasayfasında ilgisi dışında bir konuyla alakalı bir tweet oluyor ya da Instagram reels’de? Sanırım herhangi bir arkadaşımız beğenmediyse, rt atmadıysa bu durum gerçekleşmiyor. Çünkü karşınıza çıkan reklamlar bile algoritmalar tarafından belirleniyor ve alıcısı olabileceğiniz ürünlerin reklamları çıkıyor karşınıza. Özetle, kimimiz isteyerek ama çoğunluğumuz bilinçsizce kendini bir bir dört duvarın içine sokuyor ve önüne gelenle yetiniyor; çünkü önüne gelenler onun için yeterli.
Başka bir açıdan bakacak olursak yankı odalarıın en çok keskinleştiği alan siyaset. Özellikle Twitter bunu açıklamak için birebir. Eğer muhalifseniz, tanımadığınız bir AKP’liyi anasayfanıda görmezsiniz, desteklediğiniz partinin eleştirildiği tweetler çok nadir çıkar karşınıza, çünkü algoritmanız buna izin vermez, istemeyeceğiniz şeyi önünüze getirmez. Sizce bu durum bizi birbirimizden uzak tutan bir şey değil mi? Şahsen ben Dersim’de yaşanan yangın haberlerini birincil kişilerden öğrenmek isterken bunu yapamıyorum çünkü orada tanıdığım biri yok, orasıyla ilişiğim olmadığı için oraya erişemiyorum, ben bu durumu yaşarken de kimisi Dersim’de günlerdir süren bir yangın olduğunu da bilmiyor. İktidar yanlısı kişiler, ilgi duymadıkları için muhaliflerin taleplerini duymuyor, yaşı ilerlemiş bireyler de gençlerin sesini duyamıyor. Ben bir sosyolog olduğum için mühendislere erişemiyorum, belki de erişsem çok da yararlı bilgiler elde edeceğim onlardan fakat ilişiğim olmadığı için erişemiyorum. Hepimiz sosyal medyada içinde bulunmadığımız kategoriden uzak tutuluyoruz, erişmek istediğimizde de zorluk yaşıyoruz. Belki de bugünlerde insanlarımızın birbirine karşı tahammülsüz, anlayışsız olmasının sebebi de bu yankı odalarıdır. Çünkü kendi sesimiz dışında hiçbir şey duymamak için tasarlanmış odaların içindeyiz. Ve yazımı bahsettiğim B kişisinin bana sorduğu ve bu yazıyı bana yazdıran soruyu ileterek bitirmek istiyorum:
‘İnsanlar gerçekten büyükşehirlerde yaşayıp, bizim burada sokaklarda her gün çatıştığımızı mı sanıyor Eylül abla?’
Eylül Nurcan Geçer
nrcn.gcr@gmail.com
Yorumlar
Yorum Gönder