SOSYOLOJİ GÜNLÜKLERİ- 3: Herbert Mead
HERBERT MEAD KAFASI
Tutku Dağ[1]
Kendine kılavuzluk etme yetisi, kendini
tanıma ve gerçekleştirmenin elzem adımlarından biri şeklinde tanımlanmaktadır.
Ek olarak kişinin kendi duygu ve
davranış biçimlerini tanıyıp bilmesi, öteki insanları da tanımasını ve
anlamasına kolaylık sağlamaktadır. Sonuç olarak yapılan tartışma ve
araştırmalar kişiler arası iletişimin temelinde kendini tanımanın çok elzem ve
önemli bir evre olduğunu açıkça göstermektedir. Sosyoloji bilimi içerisinde
önem arz eden iki sosyolog Charles Cooley ve George Herbert Mead insanın
kendini inşasında ve şekillendirme sürecinde diğer insanların da rol alma
alanlarının oldukça geniş olacağını öne sürmektedirler. Fakat bahsedilen
insanın kendini şekillendirme aşamalarının nasıl gerçekleşeceği konusunda
düşünceleri ikiye ayrılmaktadır. Charles Cooley bir insanın yaşantısı boyunca
karşılaştığı tüm şahısların, o insanın kendini şekillendirme sürecinde öz
kimliğini bir şekilde etkileyebileceğini düşünmektedir. Bunun aksine Herbert
Mead ise insanın kendini şekillendirme sürecinin daha sınırları belirli bir
alanda gerçekleştiğini söylemektedir. Sadece belirli insanların yaşamın
spesifik periyotları içerisinde insanın kişilik algısına etki edebileceğini
düşünmektedir. Bunun yanı sıra başka öznelerin insanları etkileme şekillerinin
ve etkilerinin de yaşam süresi içerisinde değiştiğini de ileri sürmektedir. Bir
örnek vermek gerekirse Mead, bebek ve çocukların diğer insanlar tarafından
herhangi bir biçimde etkilenmediklerine; küçük çocukların ve bebeklerin
kendilerini, kendi dünyalarının çekirdeğinde gördüklerine, başka insanların
bakış açılarından bakma yeteneğinden yoksun olduklarına ve bu sebepten dolayı
diğer insanların onlar hakkında ne düşündüklerini de dikkate almadıklarına
inanmaktadır. Ek olarak Herbert Mead, insanın büyüdükçe diğer insanların onu
nasıl algıladığına dair his ve düşüncelerinin öneminin de arttığına
inanmaktadır. Mead’e göre bu durum hazırlık evresi, oyun evresi (oynama evresi)
ve kurallı oyun evresi olmak üzere üç aşamada gerçekleşmektedir. İlk evre olan
hazırlık evresi içerisinde çocuklar taklit yolu ile iletişim kurmaya
başlamaktadır. Örneğin, yaşantıları içerisinde aileleri temizlik yaparken onlar
da oyuncak elektrik süpürgelerini, oyuncak ütü masası üzerine bir eşya koyup
yaptıkları ütülerini ve yine oyuncak mutfak gereçleri ile pişirmek istedikleri
yemek için kurdukları mutfak standlarını kullanabilirler. Fakat tüm bunlar
gerçek bir etkileşim değildir çünkü çocuklar büyürken önceki gibi daha basit
bir şekilde taklit etme pratiğinin aksine kelimeler, el kol hareketleri gibi
iletişim şekillerini kullanarak etkileşim kurmaya başlamaktadır. İkinci evre,
yani oyun evresi, içerisinde çocuklar sosyal ilişkilerinin elzemliğinin daha da
farkına varmaktadır.
Mead, çocukların bu “yap-inan oyunu” adı verilen
ve diğer insanlarmış gibi davranma pratiğini içeren oyun oynama eğilimleri ile
yansıttıklarına inanmaktadır. Çocuklar babaları, anneleri, polisler,
itfaiyeciler vb. gibi personalara bürünerek oyun oynamaktadır. Oyun evresinin
hazırlık evresinden farkı ise çocukların daha önce başkalarının bakış açısını
benimseme yeteneğine sahip değil iken, şu an ise onları merkeze almaktadırlar.
Rol üstlenmeye veya başkalarının hayat perspektiflerini benimseyip
algıladıkları bakış açısına göre odaklanmaktadırlar. Bu evre hazırlık evresinden
daha farklıdır çünkü çocuklar karşılık verebilmektedir. Çocuklar basit
etkileşimleri taklit etmenin yanı sıra onları inşa edebilmektedir. Tüm bunların
yanı sıra son evre olan kurallı oyun evresinde ise çocukların etkileşim ağını
kavrayışları çok daha gelişmiş duruma evrilmektedir. Oyun oynama evresi esnasında çocuklar, en
yakınındaki bireylerin inançlarını, davranışlarını dikkate alabilmektedir.
Kurallı oyun evresinde ise çocuklar Herbert Mead’in “genelleştirilmiş başkası”
şeklinde adlandırdığı kavramın yani tamamen toplumun inançlarını,
davranışlarını ve düşüncelerini anlamaya başlamaktadır.
Bu durum ise beraberinde yeni bir toplum
kavrayışı ortaya çıkarmaktadır. Örneğin, çocuklar artık insanların bireysel
anlamda inanç duydukları şeylerden ziyade ve bunun yanı sıra toplumun
kendilerinden umduğu beklentilere göre de hareket ettiklerini, insanların çoklu
rollere sahip olabileceğini algılamaya başlıyor, diyebiliriz.
Örneğin,bir öğretmen aynı anda hem anne hem eş hem teyze hem de
anneanne/babaanne olabilmektedir. Yani çocuklar genelleştirilmiş başkasını
tanımaya ve çoklu rolleri öğrenirken, diğer insanların da kendileri hakkında
fikirleri olabileceğini ve bu algıların davranışlarıyla ve söylem şekilleriyle
ile şekillendiğini kavramaya başlamaktadır. Kendileri de bu algıdan etkilenmeye
başlamaktadır. Başka bir deyişle, her ne kadar karşılarına çıkan herkesin
tepkilerine aynı hassasiyeti göstermese de başka insanların kendilerine
verdikleri tepkiler ile ilgilenmeye başlamaktadır. Bu durum da hayatlarındaki önem
sırası yüksek olan, kişi ile önemli bir ilişkisi olan öğretmeni, ailesi, emsal
arkadaşları gibi insanların algılarına odaklandıklarını göstermektedir. Bu
noktada Herbert Mead bu anlayışın “Ferdi Ben” ve “Sosyal Ben” kavramlarının
gelişimine sebebiyet verdiğine inanmaktadır. Sosyal ben, insanların sosyal kimliğini ifade etmektedir.
Ferdi ben ise kişinin sosyal benine yanıtıdır. Sosyal ben kavramı , enel bir
kümeye tabi tutulan başkalarının insanı nasıl gördüğüne olan inancı, diğer
insanlarla etkileşim yoluyla öğrendiği şeylerdir. Ferdi ben ise tüm bunların ne
anlam ifade ettiğini düşünür. Bir örnek vermek gerekirse sosyal ben,
Türkiye’deki insanların ortaöğretim sonunda liseye geçtiklerini anlayabilir
fakat ferdi ben ise bu durumun en mantıklı seçenek olup olmadığını merak eder.
Belki de farklı bir opsiyon ve alternatif eğitim uygulanması açısından
öğrencilerin yaz tatillerinde ilgilerini keşfetmeleri için mesleki, teknik ve
beraberinde akademik bir eğitime tabi tutulmaları gerektiğini düşünebilir. Kısacası
sosyal beni toplumun bakış açısı, ferdi beni ise araya giren kişisel kimlik
veya toplumun düşüncesine şahsi yanıt olarak da düşünülebilir. Bakıldığı zaman
birbiriyle çelişen iki farklı taraf olarak görülebilmektedir. Her ikisi de
benliğin farklı işlevleridir. Herbert Mead’e göre kim olduğumuzu, asıl
benliğimizi belirleyen şey sosyal ben ve kişisel benin dengesidir. Geçmişe
dönüp baktığımızda, geleneksel filozoflar ve sosyologlar toplumları tek bir
bireyden birleşerek gelen, kendi kendini yönetebilen (otonom) olarak görmüş
olsalar bile, Mead bunun tam tersini iddia etmekteydi. Ona göre, ferdi benlik
sosyal etkileşimlerden ortaya çıkmış ve toplum dahilinde oluşmuştu. Ferdi ben
başkalarından ve kendi oluşumsal kişiliklerimizden hareketlerimize yansıyarak farklı
olmamızı sağlar diyebiliriz. Ferdi ben
tıpkı sosyal ben gibi değişimini sürdürür, fakat ferdi benin fonksiyonu
sosyal bene yansımaktır. Resme daha uzaktan bakacak olursak sosyal ben
alışılagelmiş veya sürekli bir biçimde hareket ederken, ferdi ben, sosyal benin
sürekli bir biçimde hareket etme durumuna yansır ve özbilinçsel seçimler
yapmaktadır. Ferdi ben başkalarından ve kendi oluşumsal kişiliklerimizden
hareketlerimize yansıyarak farklı olmamızı sağlar diyebiliriz.
Yorumlar
Yorum Gönder