Billy Elliot

 

Billy Elliot ve 1984 Maden Grevleri

 

Billy Elliot (2000) filmi üzerine biraz konuşmak istiyorum. Filme ve filmdeki t
arihsel bağlamda görülen yaşanmış gerçeklere dair, topluma dair, sınıfa, cinsiyete ve emeğe dair konuşmak istiyorum. Tabii bütün bunların spoiler içereceğini söylemem gerekiyor başlamadan.

Filmi izlemeden önce ve hatta ilk birkaç dakikasında sanki dans üzerinden bir başarı hikayesi izleneceği hissine kapılıyor insan. Bir çocuğun, dans tutkusunu zorlu şartlar altında gerçekleştirmeye çalıştığı bir   süreçmiş gibi… Ama izlediğinizde bunun, olay örgüsündeki verilmek istenen mesajlar için sadece bir araç olduğunu görüyorsunuz.

Film, 1984 yılında İngiltere'nin kuzeyindeki bir maden bölgesi olan Durham'da geçiyor. Bu tarihin bölge için farklı bir anlamı var. Olay, zamanın en büyük grevlerinden biri olan "1984 kömür madeni grevleri" sırasında geçiyor. Bu grev, savaş sonrası Britanya’nda gerçekleşen en büyük endüstriyel krizi olarak bilinse de aynı zamanda işçi ve devletin karşı karşıya geldiği en büyük savaşlardan biridir, bir açıdan. 1926 genel grevinden bu yana İngiliz tarihinin en büyüğü olarak kabul edilir. Çünkü bu grevlerde toplam 26 milyon iş günü kaybedilmiştir. Dönemin en güçlü sendikası olan Sosyalist Ulusal Maden İşçilerinin (National Union of Mineworkers) gücünün kırılmasına yönelik adeta tasarlanmış bir olaydı bu izlediğimiz. 1974’te, yine aynı sendikanın muhafazakar yönetimi indirmeyi başaran grevi de başlatmış olması, madencileri bu grev için umutlandırmıştı. Ancak Ulusal Kömür Kurumunun kömür kapasitesini azaltmak için 20 maden ocağını kapatması kararının arkasında politik nedenler vardı. Bu, karar öncesi çıkarılan ve parlamentodan geçirilen yasaların, sendikanın aleyhine ve polis yetkilerini artıran yönde olması ile anlaşılabilir. Ve tabii, bir de grevden önce hükumetin yaptığı kömür stokları... Ayrıca bu grevlerin politik anlamda önemli olmasında diğer en büyük etken ise polis şiddetinin meşrulaştırıldığı Birleşik Krallık’taki en büyük hareketlerden biri olmasıdır. Bundan sonra, bu madencilik bölgeleri artık kayıp alanlar haline gelmeye başladı. Özellikle, grevler sonrasında Durham'da boş dükkanlar, terk edilmiş mülkler ve suç yaygınlaştı.  

Genç bir çocuk olan Billy'nin işçi sınıfı bir ailesi ve sosyal çevresi var. Geçim kaynağının kömür madeni işçiliği ile sağlandığı bir bölgede, madenlerin kapatılması ve ödenmeyen ücretlerin üzerine halkın ayaklanması sırasında, babası ve abisi de bu grevlere destek veriyor ve zaman zaman katılıyor.

Aynı zamanda sınıfsal ve tarihsel faktörleri de barındıran, özellikle iş bölümünde paylaşıldığını düşündüğüm toplumsal cinsiyet rollerinin hayata nasıl işlediğini görüyoruz. Bunu abisinin ve babasının Billy'nin yeteneğini ve bale tutkusunu kabul edememesi üzerinden görebiliriz. Toksik erkekliğin izleri kas gücü ile çalışmak ve boks yapmak olarak karşımıza çıkıyor. Bir yandan annesi ölen iki erkek çocuğun büyük olanının, bunu atlatmayı grevde şiddetle ve öfkeli davranışlarla deneyimliyor oluşu, diğer yandan küçük olanın babası tarafından boksa gönderilmeye başlanması... Ve tam da burada Billy’nin hikayesini izlemeye başlıyoruz. Erkeklik diye bağıran dış dünyasına, aile bireylerinin rollerine karşın, Billy’nin boksu değil baleyi sevmesi, madende çalışmak değil sahnede çalışmak istemesi beklenmedik, cinsiyet rollerine uymayan bir hikayeydi. Ayrıca eşcinselliğe yaklaşımın hiç yumuşak olmadığı, ibneliğin tam anlamıyla hakaret ve ucubelik olarak görüldüğü bir zamanda Billy, en yakın arkadaşı ile bunun tam olarak duyduğu gibi bir şey olmadığını anlıyor ve yine hangi zamanda, hangi yaşta, hangi sosyal sınıfta olursak olalım; önyargılarımızdan kurtulduğumuz sürece bir çok tabuyu yıkabileceğimizi gösteriyor bize.

Ama filmdeki tek hikaye Billy’e ait değildi. Babasının abisine mirası olan maden işçiliği, sendikalaşmış bir alandı ve abisi bu alanın tam içindeydi. Maden hattının kırılmaması adına her gün aynı yerde yüzlerce işçi ile polise karşı direniyor, bazen vuruyor bazen kaçıyordu. Örgütlü bir dayanışmayı izliyoruz ve izlerken de her bir üyesinin farklı sebeplerle orada olduğunu ya da olmadığını görüyoruz. Sendikadan olan ama grevi bırakan işçilerin günlük hayatta dışlanması mesela... Araçlara binip şehir merkezine gidebilmek için grev hattını kırmaları, yani pes etmeleri gerekiyor. Grev süresince çalışamayan insanlar para kazanmak için birer birer hattı kırmaya başlıyor. İşçilerin umutları zaman geçtikçe azalıyor. Tıpkı tarihteki yaşanmış bazı örneklerde olduğu gibi pes etmek zorunda bırakılıyorlar. Bunu ise filmde, babanın, Billy’yi dans okulu seçmelerine kaydettirebilmek için araçla şehre giderek grev hattını kırması üzerinden görüyoruz. Bir yandan abisinin babası ile hattı kırdığı için kavga ederek ağladığı sahnede ailesel birtakım çözümlemeleri görürken, aslında bir yandan da bu grev hattının gerçekte de nasıl birer birer kırıldığını anlatıyor film. Ayrıca film, emek hakkı arayışı ve savunuşunun artık bilek gücü ile ve uzun grevler ile elde edilemeyeceği fikrinin nasıl bir dönem insanına kazındığını anlatıyor.

ilkedemirbag@hotmail.com

Yorumlar